3 Haziran 2012 Pazar

Ve Siparişler Çoktan Verilmiştir


              Hayat insanı pişirir derler; farkında değildirler, izledikleri aynı günbatımıdır. O yüzdendir ki hayat, en kötü ahçıdır benim gözümde...
           
               Adımlarının monoton, sakin ritmini bozmaya hiç kalkışmayacak şekilde geçti caddeleri, hiç bulamadığı yere varana kadar...
              
              Caddeler derken söylemeliyim, düşsel zeka müdürlüğü her sene olduğu gibi, bulunamayana ulaşma çalışmaları adı altında kazdırmış yine her yeri, kenarlara dizilmiş hali hazırda farklı hayallerin renginde olan kaldırım taşları. Ancak yorgun işçiler artık dayanamamış ki, isyana gelip bırakmışlar beğenilmeyip tekrar tekrar yaptırılan işi, onca yılın bezginliğiyle. Bu sefer erken dolmuş kazılan çukurlara yağmur suyu, olmuş yollar en kullanışsızından... 
              
              Zamanla ulaşım tamamen kesilmiş bir kentte, insanlar yalnız. Posta arabaları beş saatlik kuzey-güney yolundan sonra iletememiş yazılanları. Geri dönerlerken de, teslim edilemeyen yeni mektupları eskilerin üzerine yığmışlar. Farklı şehirlerdeki sevgililer kopmuşlar birbirlerinden, bir kısmı hayatına devam etmiş, bir kısmı yolları adam etme gayretinde. Herkes bir yol izlemiş, kararlar hep değişmiş ancak her sonuçta yeni sohbetler eskilerin yerini tutmayı genelde başaramamış, yollar da üç beş kişinin yardımıyla adamlığı kaldıramamış. Bir süre sonra umutları kırılan insanlar kapalı kaldıkları dünyada birbirlerine benzemişler, ilgisizleşmişler.  Birbirleriyle konuşmayı bırakmışlar, sözler anlam, tat fakirliği içinde. Sonunda havadaki melankolik kirlilik yüzdesi, tahammül sınırını aşınca işçilerin katlanamayıp  harekete geçmişler yeni, taze bir solukla. Almışlar ellerine kazma küreği, bitirmişler yolları, açmışlar dünyaya yeniden kapıları.....
              
              Ahçımızın spesiyali her dönem size özel yenilenip hazırlanıyor, merak etmeyin! Nasıl bir tabakta servis edileceğiniz için ise bol şans.......

Comme D'habitude

17 Haziran 2011 Cuma

Buzlu Cam


Geri adım attıramayacak hatalarımız oldu hepimizin, gelişi güzel hayatlarımıza layık görülemeyecek şekilde yaşayabileceğimizi sandık, uyanamadık istenen, farklı bir güne daha. Kaldık sonunda ortada sessizinden bir kendi başımıza ve hesap vermeden peşi sıra duraksadı akrep ve yelkovan, artlarında sabaha selam verdirecek bir sürü gece bırakarak. Belki yoruldular, belki o kadar süre koşmuşlardı ki bıktılar kaçmaktan, yakalamaya çalışmaktan, beklemekten zamanlarını insanların. O sıralarda bir bir canlandı tekrardan ve tekrardan her şey akıllarımızda, verdiği değerin kalbinden yere çakılışını izlemek de , kendi değerinin çarpışla parçalandığını görmek de. Hak edenlerimiz vardır elbet bu cezayı kendi şeytanlarına boyun eğerek, isteklerini yanlış yansıtanlarımız da olmuştur aksine bu şehirde. Ret ettirilemeyebilir belki varlığı akıllardaki sonucun, ettirilebilir de bilinmez kalplerin derinliklerinde. Ancak zorluğuna boyun eğdirilir mi özündeki buzlu camdan harikasını yaratmaya aşkın ?

Comme D'habitude

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Zamanı Durduran Sorular


''Aşık mısın ona ?'' diye sordu kıza, suratında hafif bir tebessümle. Kız cevap vermeden önce üç dört saniye sessiz kalacaktı. Gerçekten bu beklenmedik sorunun cevabını biliyor muydu? Bu soru onu zayıf noktasından vurmuştu. Seviyorum diyemezdi, hatta sevmek eyleminin geniş zaman vasfı kalmamıştı onun için.
Tatmıştı sevgiyi en yoğun tadında, tüm kırmızılığıyla ancak çok zaman geçmişti bunların üstünden. Sonuç; yaralanmıştı, yaralamıştı ve ardından aldığı kesin karar; düşünmeyecekti, boşver deyip doğaçlama sürdürecekti hayatını, sıkmayacaktı hiç bir durumda kendini, umursamayacaktı. Yeni ilişkileri birbirini izledi, mutluydu, rahattı, güçlüydü. Elinde tuttuğu hayatının iplerini taşımak hiç bu kadar kolay gelmemişti. Ama açıklayamadığı bir his yanında eşlik etmeye başlamıştı. Aslında bugün sorulan soru başka bir soru çağrıştırmıştı, uzun zamandır cevap bekleyen. Aşk var mıydı artık hayatında? O kadar kolay vazgeçer olmuştu ki koşmuyordu artık bir şeylerin peşinden. Sanki güçlü değilmiş, sadece kaçıyormuş gibi hissediyordu bazı zamanlar. Sanki elindekiler bir yandan doluyor ama değer kaybediyordu eş zamanlı. Sahi çektiği sıkıntının, yaşadığı boşluk hissinin, insanlar arasında yalnızlığının sebebine cevap verecek gücü var mıydı ?
''Aşık olacak kadar olmasada seviyorum diyelim'' dedi tebessüme karşılık vererek ve bir göz kırpması ardından. ''Yalan söylüyorum'' dedi ardından içinden, bu sefer suratı ifadesiz. Sohbetin devamını beş dakika sonra hatırlamayacaktı. Hatırında kalan şaşkınlığı, şaşkınlığı yaratan soru-cevap olacaktı. Doğacaktı bu sefer başka, yeni, iyi bir karar...

Comme D'habitude

23 Mart 2010 Salı

Dilek



Büyü küçüğüm, anılarımdaki iz düşümünle, düşüncelerimi yanlızlıklarımda ele geçirişinle birlikte uzakta. Büyü küçüğüm, açmayı bildiğimiz yaralarımızı nasıl sarmayı becerdiğimizi unutmadan. Büyü küçüğüm, kilit üzerine kilit vurduğumuz bende saklıların üzerine yürüdüğümüz gibi korkmadan. Büyü küçüğüm, küçük mutluluklarımızdan bile en güzel tebessümlerimizi çıkartığımızdaki gibi azımsamayarak. Büyü küçüğüm, en değerli olanın kendimiz olduğunu anladığımızdaki günden beri nasıl hareket ettiğimiz gibi, biraz bencilce. Büyü küçüğüm, doğru kararların nasıl karanlığı güneşe çevirdiğini, yanlışların ise gidilen yolu nasıl tıkadığını gördüğümüzdeki gibi, ders çıkararak. Büyü küçüğüm, gözyaşının gözyaşıma karıştığını bir zamanlar, gülümsetebildiğimizde birbirimizi gülümseyebildiğimizi bilerek. Büyü küçüğüm, düne rağmen ayakta oluşumuz gibi, sevgisizlikte sevgimizi yitirmediğimiz gibi, nefretimizin önüne geçtiğimiz ve bizi biz yapanın değerini bildiğimiz gibi özgürleştirerek kendimizi, büyü.

Comme D'habitude

13 Şubat 2010 Cumartesi

Hatıralar ve Meziyeti


Hatıraları saklamak meziyet ister...
Hatıralarımız peşimizi bırakmayan aşık ve umutsuzluklarda düşman, boşluktan, avarelikten gelip çıkartan dost. Sevdiğin bir dizede gördüğün, seni neden çektiğini anlayamadığın bir filmin salonuna oturtan, bin defa da dinlesen bıkmayacağın şarkılar kazıyan benliğine, insanlarda aradığın mimiği barındıran ve en güzeli seni şehre sindiren, şehri sen yapan en kötüsü. Kaçmayı arzuladığın olmuştur elbet bir zaman, arkaya bakmadan uzaklaşmak onlardan ancak bilirsin en küçük açığında seni yakalamak arzusuyla pusuya yatmış beklemekte sabırla. O yüzden yetenek gerektirir biriktirilmesi hatıraların. İlk kuraldır bence; kine, nefrete ve sevgisizliğe yer verilmez onlarda, not defterindir hatıralar, bizi hazırlayan yarınlar için kendilerince. İkinci kural; sevgidir sende beslenmesi gerekli olan, gülümsemenin nedenini anlaman lazımdır. Gözünü kapattığında kimsenin o karanlık tabloya karışamayıp, el süremeyecek olmasıdır, sonuncu da olan üçüncü kural...

Comme D'habitude

2 Ocak 2010 Cumartesi

Geçmiş Yazılar - 3

Zaman

Seyre daldım uzun süreli
Konuşmuyorum, susmak amacım değil
Soldurdum ışığı zayıftı zaten
Gerçekler ne ilgilenmiyorum

Hayaller kurdum kendimce
Önüme döndüm yüzümü
İleri ne getirir bilmiyorum ama
Gerisini zaten hatırlamıyorum

Comme D'habitude

14 Aralık 2009 Pazartesi

aşk ve nefret

Geçmişin bir zamanında yaşandı her ne olduysa. Bir filmle başlamıştı hikaye ve koymuştu başrole bir delikanlı ile bir genç kızı. Yoktular hayatlarında daha üç vakit öncesi, yerleşmişlerdi belki de en yakınlarına birbirlerinin. Sevmişlerdi, sığınmışlardı, ısıtmışlardı birbirlerini. Ve sonra dalga geçercesine mahvetmişlerdi güzelim yaşanacak günleri, birbirlerini kaybetmeme uğruna, korkusuna. Zamanla savunulacak tarafları da kalmayacaktı, dağlar yaratacaklardı aralarında, güçlü göründükleri maskelerini takacaklardı, kandırmaya çalışırlarken kendilerini aynaya karşı, en büyük yaraları açacaklardı birbirlerinde öç hançerleriyle. Keşke... keşke bırakabilselerdi birbirlerini nefessiz bırakan sessizliklerini. Güneşi olsalardı geçen karanlık gecelerin, şimşekler çakarken bulabilselerdi birbirlerinin ellerini. Değil miydi zaten birbirini büyüten düşman kardeş olan aşk ve nefret ?

Comme D'habitude

29 Kasım 2009 Pazar

Uzun Gece (3. bölüm)

Saat: 04.05

Arabasını hızlıca park yerine bırakırken öndeki Peugeot'ya hafiften çarpmıştı. Son telefonda Sezginin kız arkadaşı ile görüşmüş olanları aktarmıştı .Hastanenin kapısından hızlıca geçti.
Hastanelerin kendisine has olan kokusundan hep nefret etmişti. Duvarlara sinen sterilliğin kokusunda zamanla kötü anıları birikmişti. Anne ve babasını kaybettiğinde, 90'larda Yugoslavyada, Çeçenistan\Rusya 'da tıbbi stoğun yetersiz kaldığı hastanelerde her flaşında günü tarihe geçirirken hep aynı koku vardı. Gazetecilik hayatı boyunca kritik bölgelerin aranan adamı olmuş, yaşananları duyurmak için kendi yaşamını susturmayı bilmişti. Çektiği fotoğraflar birçok dergide, gazetede kapak olmuş, birçok ödüle layık görülmüştü. Ama Fuat ne ödülleri kabul etmiş ne de göz önünde olmayı seçmişti. İletişim fakültesinden 79 yılında mezun olduğunda aklında tek bir şey vardı; cehennemi bulmak, solumak, hayatı ciğerlerine çekmek bir sigara gibi. Ve cehennemi gördükten sonra insanın ödüle, üne pek iştahı kalmıyordu ...

Bekleme odasına girince Darcie'yi direk gördü. İskemleye yığılmış şekilde ayaklarını öne doğru uzatmış, kollarını kavuşturmuş, boş duvarı izliyordu. Tanrım, onu hiç bu kadar özlediğini hissetmemişti. Darcie'nin koyu kahverengi saçlarının arasından bir tutamı beyaz bırakması yaşını belirtsede aslında tek şey oydu belirten. Zamanın etkisinde yanlız kalmıştı Fuat anlaşılan. Hala ilk gördüğü kızdı onun için Darcie. Saraybosna'da tanışmışlardı, Darcie'nin annesi bosnalı, babası fransızdı. Fransada ahçılık eğitimi almış ve annesiyle bosnada bir pastane açmıştı. Fuat ise savaş çanları duyulmasına yakın konuşlanmıştı bosnaya. Günün ritmini tutuyor, notlarını, öngörülerini kendisine sağlanan kuryelerlerinin şapka ve ceketlerinin içinde gizlice Türkiyeye, dünya medyasına iletiyordu. Akşam olduğunda -belki özellikle belki değil- Darcie'nin pastanesinde tatlı bir şeyler yiyordu. Darcie sıcak kanlı, zeki bir kızdı. Fuatın düzenli geldiğini anlayınca bir şeylerin döndüğünü anlamıştı. Aslında o da Fuatı hoş buluyordu ve zamanla konuşmaya başlamışlar ısınmışlardı birbirlerine. Ve bir sonbahar günü küçük bir törenle evlenmişlerdi. Sırplar kıyıma başladığında artık uluslararası basını da hedef çizer olmuşlardı. Bu Fuat için sorun değildi normalde ama ters bir şey olmuştu, fuat aşık olmuştu, evlenmişti ve bir çocuğu vardı. Ne olursa olsun Darcie'yi ve oğlunu bu cehennemden kurtaracaktı.

Ve şimdi çocuğunun annesine, hayatının kadınına, en büyük aşkına ne diyeceğini kestiremiyordu. Doktorun yanlarına gelip Sezginin kritik durumdan kurtulduğunu söylemesini diliyorlardı içlerinden, bekliyorlardı. Ortamda hakim olan tek şey ise; ikisinin de birbirine hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı....

Comme D'habitude